10 Mayıs 2014 Cumartesi

Bir mürşid terbiyesi ne girmekten maksat

İmam Rabbanî (k.s) (1034/1625), bir mürşid terbiyesine girmenin hedefini kısaca şöyle belirtmiştir:

Bir mürşid terbiyesine girmekten maksat; hakiki imana ulaşıp, ilahî emir ve hükümleri muhabbetle uygulamaktır. (İmam Rabbani, Mektubat, I, 207. Mektup.)

“Fena ve beka hallerinin elde edilmesinden asıl gaye “yakin” halinin hasıl olmasıdır. Bundan başka bir şey düşünmek (Mesela, Allah’ın kendisine hulûl edip bedenine girdiğini yahut kendisinin Allah’ın zatında kaybolduğunu, veya ibadetlerin kendisinden düştüğü bir makama ulaştığını söylemek) dinden çıkmaktır.” (İmam Rabbani, a.g.e, I, 97. Mektup.)

“Asıl maksat, aşk ve muhabbet değil, kulluktur. Aşk, cezbe ve muhabbet güzel kulluk içindir. Velayet mertebelerinin en sonu kulluk makamıdır. Ondan daha üstün bir makam yoktur.” (İmam Rabbani, a.g.e, I, 30. Mektup.)

“Tarikat ve hakikat menzillerini aşıp geçmekten maksat, rıza makamı için gerekli olan ihlasın elde edilmesidir, başka şey değildir!” (İmam Rabbani, ıa.g.e, I, 36. Mektup.)

Büyük veli Ebû Talib el-Mekkî (k.s) demiştir ki:

“Kalbinde Allah’tan başka bir muradın kalmaması için cehd ve gayret et. Bu murat sende gerçekleşince işin tamamdır. İsterse keramet ve harikalardan, manevî hal ve tecellilerden sana bir şey verilmesin.” (Mevlana Safî, Reşahat, 287.)

Tasavvuf, bütün benliği ile Allah yoluna bağlanmaktır. Bu yol, sünnet-i seniyyeye uymaktan başka bir şey değildir. Her şeyi ile dinin hizmetçisidir; dinin geçek yönünün anlaşılmasına ve gerçek haliyle yaşanmasına hizmet eder. Bütün zevkler, vecdler, keşifler, kerametler, haller, sadece dinin anlaşılmasına destek ve güzelce yaşanmasına birer delil yapılmalıdır. Bu yolda böyle şeyler istenmez, beklenmez, düşünülmez.

Mürşid terbiyesi

Ancak bir hikmet gereği verilirse, edeplice alınmalı, mahcup olarak tevazu ile kabul edilmelidir. Bu şeyler övünmeye değil, şükre sebep yapılmalı; nefsin keyfine değil, dinin inkişaf ve hizmetine vesile edilmelidir.

İstikameti ve tek hedefi Allah rızası olan kimsenin, sünnet üzere güzel kulluk ve hizmet etmekten başka bir arayışı varsa, aldanmıştır. Niyetini kontrol edip gidişatını düzeltmezse, sonuç Allah’a değil, ateşe gider.

Allah rızasını elde etmek için, bir farzı yapmak, binlerce sünnet ve nafileden önde gelir. Amelde önem sırasını karıştırmak, haram ve farzları hafife alıp, nafile hükmündeki işlere dalmak, şeytanın bir hilesidir.

İstikamet, niyet ve amelde Yüce Allah’ın çizdiği yolda gitmektir. Yoksa, bütün sevgiler, beklentiler ve işler azap sebebi olur. Bu tehlikeden kurtulmanın en emniyetli yolu, her işinde Kur’an ve sünneti rehber etmek, onu rehber edenlerin izinden gitmektir. Dinimiz, bize her işte dengeyi öğretmiştir. Yeter ki, bu ölçüleri öğrenelim.

Yüce Allah’tan gayri her şey, Allah için sevilirse güzeldir. Bir peygamber veya veli, ancak Allah için sevilir. Yüce Allah, amelde olduğu gibi, niyet ve sevgide de istikamet üzere olmamızı emrediyor.

En büyük keramet, bu istikamet üzere dünya hayatını yaşamak ve tamamlamaktır.

İstikametin sonu, Allah rızası ve cennettir. Bundan öte bir devlet ve saadet yoktur.

Duamız şudur:

Ey Rabbimiz! Bizleri hak yoluna ulaştırdıktan sonra, istikametten ayırma. Kalplerimizi rızandan kaydırma. Bize tarafından bir rahmet ihsan et, kalbimizi dininde sabit tut. Sen çok acıyan ve çok ihsan edensin.

Allahım senden sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve bizi senin sevgine ulaştıracak amellerin sevgisini istiyoruz.

Hamd olsun alemlerin Rabbi Yüce Allah’a.

0 yorum:

Yorum Gönder